20 Ekim 2011 Perşembe

|Arapça Dersler| Fiil çekimi - Arapçada Fiil Kalıpları - Fiil Çekimi

Arapçada, fiilin başlıca üç kalıbı vardır:

1-Geçmiş zaman = mazi

2-Şimdiki, Geniş ve Gelecek zaman = muzari

3-Emir

1-MAZİ FİİL: Bir işin geçmişte yapıldığını veya olduğunu, kesin olarak bildirir.

Gitti ذهب öldü مات okudu قرأ

Arapçada mazi siygası, Türkçedeki dili geçmiş ve mişli geçmiş kipleri karşılığıdır.

Mazi Fiilin Çekimi

Gaib Gaibe Muhatab Muhataba

Cemi كتبتن كتبتم كتبن كتبوا

Tensiye كتبنا كتبتما كتبتما كتبتا كتبا

Müfret كتبت كتبت كتبت كتبت كتب

Mazi fiilin olumsuzu

1-Mazinin olumsuzu ما İle yapılır.

Ahmet gelmedi ماجاء احمد

2- لا İle olumsuz yapılan maziler gereklilik de ifade eder.

Onu görmemem gerekir. لارأيته

2-MUZARİ FİİL: Bir işin yapılmakta olduğunu veya yapılacağını gösterir. Hem şimdiki zamanı hem de geniş zamanı ifade eder.

Gider,gidiyor يذهب ölür,ölüyor يموت okur,okuyor يقرأ

Muzari Fiilin Çekimi

Gaib Gaibe Muhatab Muhataba

Cemi تكتبن تكتبون يكتبن يكتبون

Tensiye نكتب تكتبان تكتبان تكتبان يكتبان

Müfret اكتب تكتبين تكتب تكتب يكتب

Muzari fiilin olumsuzu (Şimdiki zamanın-Geniş ve gelecek zamanın olumsuzu)

1-Muzari fiilin evveline ما gelince Nefy-i hal (şimdiki zamanın olumsuzu) meydana gelir.

Okumuyor ما يقرأ

2-Muzari fiilin evveline لا gelince Nefy-i istikbal (gelecek ve geniş zamanın olumsuzu) meydana gelir.

Sormaz, sormayacak لايسأل

Not: Çok defa ما ile لا birbirlerinin yerine kullanılmakta

3-Muzari fiilin evveline لن gelince, Nefy-i istikbal (gelecek zamanın olumsuzu) meydana gelir. Muzari fiilin sonu da mensub olur.

Gitmeyecek لن يذهب

4-Muzari fiilin evveline لم gelince, geçmiş zamanın olumsuzu meydana gelir. Muzari fiilin sonu da cezm olur.

İşitmedi لم يسمع (ما سمع)

Not: لم İle yapılan menfi ما getirmekle yapılan menfiden daha kuvvetlidir.

5-Muzari fiilin evveline لما gelince, geçmiş zamanın olumsuzu meydana gelir. Muzari fiilin sonu da cezm olur. İşin henüz olmadığını (olumsuz durumun süregeldiğini) anlatır.

Ali bir kitap satın aldı, henüz okumadı اشترى على كتابا ولما يقرأه

6-Muzari fiilin evveline bir işin olmamasını istemek için emir لا sı getirilir. Muzari fiilin sonu da cezm olur.

Kitabı okuma لاتقرأ الكتاب

3-EMİR FİİLLER: Bir işin yapılmasını veya olmasını emretmek için kullanılır.

Git اذهب öl مت oku اقرأ

Emir Fiilin Çekimi

Muhatab Muhataba

Cemi اذهبن اذهبوا

Tensiye اذهبا اذهبا

Müfret اذهبى اذهب

4-İSMİ FAİL: Fiilden türeyip, bir işi yapanı gösteren kelimeye ismi fail denir. Sülasi mücerret (üç harfli) bir fiilin ismi faili, فاعل vezninde olur.

yazıcı كاتب ß yazdı كتب

öldüren قاتل ß öldürdü قتل

açan فاتح ß açtı فتح

Diğer fiillerin ismi failleri şöyle yapılır: Muzari fiilin başındaki muzarilik harfi atılıp yerine ötreli bir mim harfi getirilir.

حاسب يحاسب محاسب

Not: ismi fail, bazen, isim olarak kullanılır.

Öğretici, Öğretmen معلم ß öğretmek علم

Sürücü, şöför سائق ß sürmek ساق

5-MALUM VE MECHUL FİİLLER (Etgen ve Edilgen Fiiller)

Faili anılan fiil etkendir.

Öğrenci kapıyı açtı فتح الطالب الباب cümlesindeki فتح fiilinin faili olan الطالب anılmıştır, dolayısıyla فتح Fiili etkendir. Arapçada etken fiile malum fiil denir.

Faili anılmayan fiil edilgendir.

Kapı açıldı الباب فتح cümlesinde ise, فتح fiilini işleyen anılmamıştır. dolayısıyla فتح Fiili edilgendir. Arapçada edilgen fiile mechul fiil denir.

Mazi kalıbındaki malum bir fiili mechul yapmak için, sondan bir önceki harf kesre ile, diğer harekeli harfler ise zamme ile harekelenir. Son harfe dokunulmaz.

yazıldı كتب ß yazdı كتب

düzenlendi رتب ß düzenledi رتب

öğrenildi تعلم ß öğrendi تعلم

çıkarıldı استخرج ß çıkardı استخرج

Muzari kalıbındaki malum bir fiili mechul yapmak için, ilk harfi zamme ile, sondan bir önceki harfi ise fetha ile harekelenir.

yazılır يكتب ß yazar يكتب

düzenlenir يرتب ß düzenler يرتب

öğrenilir يتعلم ß öğrenir يتعلم

çıkarılır يستخرج ß çıkarır يستخرج

6-FİİLLERİN BÖLÜMLERİ (Aksamusseba ): Fiiller, kök harflerinin cinsine göre bölümlere ayrılır. Bu şöyle gösterilir.

………………………………FİİL………………………………

İLLETLİ SAHİH

(Kök harflerinden biri veya ikisi) (Kök harflerinden hiçbirisi)

illetli harf olan fiil illet harfi olmayan fiil

………………………………………………… ………………………………

7-Lefif 6-Nakıs 5-Ecvef 4-Misal 3-Muzaaf 2-Mehmüz 1-Salim

Fiil, kökünü meydana getiren harflerin cinsi bakımından böyle 7 bölümde incelendiği için, bu yedi bölüme “el-Aksamu’s-Seb’a” denir.

1-Salim Fiil: Kökünü teşkil eden harfler içinde hemze veya illet harfi bulunmayan, aynı harften de iki tane bulunmayan fiildir.

Sevindi فرح

2-Mehmüz Fiil: Kökünü teşkil eden harflerden biri hemze olan fiildir.

Okudu قرأ sordu سأل izin verdi اذن

3-Muzaaf Fiil: Kökünü teşkil eden harflerden ikisi aynı olan fiildir.

Serpti رش Uzattı مد yardı شق

4-Misal Fiil: Kök harflerinin ilki vav yahut ya olan fiildir.

Buldu وجد gerekti وجب uyandı يقظ

5-Ecvef Fiil: Kökünü teşkil eden harflerden ortadaki harf illet harfi (ا و ى ) olan fiildir.

Der يقول dedi قال yürür يسير yürüdü سار

6-Nakıs Fiil: Kök harflerinden sonuncusu illet harflerinden biri olan fiildir.

Korktu خشى çağırdı, dua etti دعا

7-Lefif Fiil: Lefif fiilin 2 harfi birden illetlidir. Bu iki illet harfi bitişik olursa o fiil makrun lefif, ayrı olursa mefruk lefif’dir.

Makrun Lefif: dürdü طوى Mefruk Lefif: korudu وقى

7-NAKIS FİİLLER (Kane ve Benzerleri): Nakıs fiiller isim ve haber alırlar. Bunlara genel olarak kane ve benzerleri denir.

Allah her şeyi bilen, her şeyden haberi olandır. كان الله عليما خبيرا

Bunlar, anlamlarının tam ortaya çıkması için tek başına isimleri yeterli olmayıp habere ihtiyaç gösterirler. Nakıs fiiller denilmesinin sebebi de budur.

Bunlar isim cümlesinin başına gelerek Mübtedayı merfu, haberi de mansub okuturlar.

1- كانidi, oldu, olmak, ol” anlamlarına gelir.

Ahmet zengin idi كان احمد غنيا Ahmet zengindir احمد غنى

Hasta uyuyordu كان المريض نائما

2- صارoldu, dönüştü” anlamını ifade eder. Bir durumdan başka bir duruma dönüşmeyi belirtir.

Un ekmek oldu صار الدقيق خبزا

3- اصبح nitelediği ismin belirtilen sıfata sabah vaktinde sahip olduğunu gösterir.

Adam (sabah vakti) hasta oldu اصبح الرجل مريضا Adam hastadır الرجل مريض

4- امسى nitelediği ismin belirtilen sıfata akşam vakti sahip olduğunu belirtir.

Tüccar (akşam vakti) iflas etti امسى التاجر مفلسا

5- اضحى nitelediği ismin belirtilen sıfata kuşluk vaktinde sahip olduğunu gösterir.

İşçi (kuşluk vakti) yoruldu اضحى العامل متعبا

6- ظل nitelediği ismin belirtilen sıfata sahip olarak devam ettiğini belirtir.

Cadde kalabalıklaştı ظل الشارع مزدحما

7- بات nitelediği ismin belirtilen sıfata gece sahip olduğunu, o şekilde gecelediğini belirtir.

Hasta geceyi kıvranarak geçirdi بات المريض متألما

Not: Bu beş fil genel olarak “oldu” diye tercüme edilir. Ancak bu olmanın zamanı fiile göre değişir.

8- ليسdeğildir, hayır” anlamındadır.

Mü’min zalim değildir ليس المؤمن ظالما

8-HABERİ MUZARİ FİİL OLAN NAKIS FİİLLER (Kade ve Benzerleri)

كاد soyundan olanlar, önüne geldikleri isim cümlesindeki mübtedayı isim kılarak merfu bırakır, haberi ise kendilerinin haberi kılar ve mansub yaparlar, şu kadar var ki, haber, daima muzari fiil ile başlayan fiil cümlesi olur. Bunlarında anlamları sadece merfu isimleriyle tamam olmaz ve habere ihtiyaç gösterir.

كاد soyundan olan bu nakıs fiiller 3 çeşittir: Murakabe (yakınlık), Reca (ümit) ve Şuru (başlama) Fiilleri

a)Murakabe (yakınlık) fiilleri: Haberde belirtilen şeyin meydana gelmesinin yakın olduğunu bildirirler. Bunlar: كرب اوشك كاد fiilleridir.

Yaprak nerede ise düşecek كاد الورق يسقط

Mal nerede ise tükenecek اوشك المال ينفد

Su nerede ise donacak كرب الماء يجمد

b)Reca (ümit) fiilleri: Haberde belirtilen şeyin meydana gelmesinin umulduğunu bildirirler.

Bunlar: اخلولق عسى حرى fiilleridir.

Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder عسى ربكم ان يرحمكم

Umulur ki hasta iyileşir حرى المريض ان يبرأ

Umulur ki kar yağar اخلولق الثلج ان ينزل

c)Şuru (başlama) Fiilleri: Haberde bildirilen işe başlandığını bildirirler. Bunlar: اقبل علق اخذ جعل

هب ابتدأ قام انبرى شرع أنشأ طفقfiilleridir.

Çocuk ağlamaya başladı أخذ الولد يبكى

Çocuk okumaya başladı شرع الطالب يقرأ

Çocuk haykırmaya başladı جعل المجنون يصرخ

9- MEDH (ÖĞME) VE ZEM (YERME) FİİLLERİ (Ni’me ve Bi’se)

Arapçada, öğme için نعم , yerme için de بئس donmuş fiilleri kullanılır. Bu donmuş fiillerden sonra merfu iki isim bulunur.

Halid iyi hocadır نعم الاستاذ خالد

Cümlesindeki نعم donmuş bir fiildir. Yalnız mazi sıygası vardır. الاستاذ cümlede faildir, merfudur. İkinci isim, yani خالد kelimesine mahsus denir, o da merfudur.

Mahsus, misalde görüldüğü gibi, fiilden daha sonra gelirse, ya mahfuz bir mübtedanın haberidir (mahfuz mübtedanın takdiri الممدوح veya المذموم olur) veya kendisi, geriye bırakılmış mübtedadır (muahhar mübtedadır), haberi de kendinden önceki cümledir. Yani, cümledeki mahsus kelime mübteda olunca, cümle aslında şöyle olabilir.

Halid iyi hocadır خالد نعم الأستاذ

Fail fiil mübteda

Haber

Not: Öğme ve yerme için kullanılan نعم ve بئس donmuş fiillerin müennesleri نعمت ve بئست dir.




Pirinç Nedir - Pirinç nerde Yetişir - Pirinç Çeşitleri


Pirinç (oryza sativa) : Buğdaygiller familyasından; sıcak bölgelerde yetiştirilen bir bitkidir. Her başakçığında bir çiçek vardır. Tanesi burada meydana gelir. İçeriğinde bol miktarda nişasta ve vitaminler vardır. Pirinç kabuğundan tabii phytine elde edilir. Bu madde, gelişmeye yardımcı olur. Zihin açıklığı sağlar.

Faydası : Vücuda gerekli olan kaloriyi sağlar. Yüksek tansiyonu ve fazla üre miktarını düşürür. İshali keser. Kaynatılması ile elde edilen su ishal kesici olarak kullanılır. Unu, yaraları kurutmak maksadıyla kullanılır.

Buğdaygillerden bir bitkidir. Bol su içinde yetişir. Bütün dünyada çok yaygındır. Çok eskiden beri de bilinmekteydi.Bugün ise özellikle Asya ülkelerinde halkın başlıca gıdasını teşkil eder. Uzak Doğu ülkelerinde kutsal bir ürün sayıldığı için yetiştirilmesi ve toplanması sırasında dini törenler tertiplenir. Batı'ya ise İranlılar tarafından getirilmiştir. Yunanistan ve Roma'da önce ilaç olarak yetiştirilmiş besin olarak faydası daha sonra anlaşılmıştır. Kabukları bol Vitaminlidir. Kabuğu çıkarılmamış pirince çeltik denir. Yıllık bir bitkidir. Çok sıcak bölgelerde iki yıllık da olabilir. Boyu 1- 15 arasındadır. Önceleri dik taneleri olgunlaşınca eğik durur. Pirinç tarlaları uzaktan bataklığı andırır. Bu yüzden sıtmaya sebep olduğundan yetiştirilmesi bazı şartlara bağlanmıştır. Buna rağmen yurdumuzda en çok yetiştirilen bitkilerdendir.

Dünyada pirinç yetiştirmeye en elverişli yerler
Dicle Fırat Ganj Nil Mississipi nehirlerinin çatalağızlarıdır. Dünyada kullanılan pirincin dörtte üçü Hindistan'da yetişir. Afrika'da ise Mısır başta gelir

Yurdumuzda yetiştirilen pirincin başlıca çeşitleri şunlardır: Kılçıksız çeltik (Maraş çevresinde yetişir. Verimli ve dayanıklıdır.) sarı çeltik (sarı kılçıkları vardır. Çok verimli ve değerlidir.) ak çeltik (beyaz kılçıklıdır) amberbu (İran'dan gelmiştir.Uzun taneli güzel kokuludur.) mısbak (uzun taneli makbul bir cinstir) kara kılçık (küçük yuvarlak ve tanelidir. Koyu kırmızı kılçıkları vardır) kırmızı çeltik (açık kırmızı kılçıklı az verimli ve dayanıksızdır) kasım beyazı (beyaz taneli dolgun lezzetli ve dayanıklıdır. En çok Bursa civarında yetişir.) Japon pirinci (ufak taneli ve verimlidir) onsen pirinci (taneleri harelidir.Kılçıksız ve çok makbuldur)

* Pirinç kabuğu: Pirinç tanesini içine alan dış kaplama veya kabuk tabakası. Kabuk yenilmez
* Pirinç kepeği: Esmer pirincin üst tabakası. Tahıllarda, karışımlarda ve vitamin konsantrelerinde bir bileşendir ve pirinç kepeğinin gıda kalitesinde olmayan cinsleri hayvan yemlerinde kullanılır.
* Pirinç kepeği yağı: Pirinç kepeğinden çıkartılan yüksek kaliteli bir yemeklik yağdır.
* Kırık taneler: Bir tam tanenin dörtte üçünden küçük olan pirinç taneleri. Pirinç unu yapımında ve evcil hayvan mamalarında kullanılır.
* Pirinç unu: Öğütülmüş kabuksuz veya esmer pirinçtir. Alerjenik değildir ve bu da onu, glütene ve buğday unu ürünlerine karşı alerjisi bulunanlar için bir buğday alternatifi olarak çok değerli hale getirir. Pirinç hamuru, cips ve başka aperatif yiyecekler ve kahvaltı amaçlı tahıl ürünleri üretilmek üzere tabaka haline getirilebilir.

Çeltik Tarlaları
Çeltik Tarlaları

Pirinç Çeşitleri

* Uzun taneli pirinç: Uzunluğu eninin 4 veya 5 katı olan uzun ve ince taneler. Pişirildiğinde tane tane, hafif ve yumuşak olur.
* Orta boy taneli pirinç: Uzunluğu eninin 2 veya 3 katı olan, uzun taneli pirinçten daha kısa ve geniş taneler. Pişirilmiş taneler daha nemli ve yumuşak olur ve uzun taneli pirince göre birbirine yapışma eğilimi daha fazladır.
* Kısa taneli pirinç: Kısa, tombul, hemen hemen yuvarlak olan tanelerdir.
* Aromatik pirinç: Kavrulmuş fındık veya patlamış mısıra benzer bir doğal aroması ve tadı vardır. En yaygın yerli aromatik pirinçler basmati, jasmine ve della'dır.
* Tatlı pirinç: Kısa, tombul, opak taneli pirinç. Pişirildiğinde pirinç şeklini kaybeder ve çok yapışkan ve glütenli olur.

Amerikan pirinci

17. yy'da bir Hollanda gemisinin kaptanı, Güney Caroline Valisine, gemisinde yaptıkları onarıma karşılık teşekkür etmek için kargo olarak taşıdığı pirinç tohumlarından bir kısmını verdi. Bu birkaç tohumun bugün bildiğimiz Amerikan pirinç endüstrisini kurduğu söylenir. Tayland, Hindistan ve Vietnam'dan gelen pirinçlerle birlikte Amerika'nın pirinç üretimi dünya pazarında lider konumuna geldi.

Bugün bile Amerikan pirinci Amerikan keşif ruhundan kar sağlamaktadır. Örneğin, 50 yıl önce endüstriyel pişirme prosesi ABD, de geliştirildi. Bu buhar basıncı prosesinin bir sonucu olarak kabuklu pirinç tanelerinin dış tabakalarındaki besinlerin çoğunluğu pirinç tanesi içinde korunmaktadır. Ayrıca, haşlamanın bir sonucu olarak, pişirme özellikleri yanısıra yiyecek firması için onu mükemmel bir ürün haline getiren başka bir kalite özelliği de önemli ölçüde geliştirildi. Haşlanmış Amerikan pirinci (kolay pişer) çiğ halde sarı olmasına rağmen pişirildiğinde beyazlaşır. Yapışmaz ve tane tane kalır.

Dünya pirinç üretimi
Çeltik daha ziyade tropikal ve suptropikal iklim şartlarında, güney ve güneydoğu Asya ile Afrika'da yaygın olarak yetiştirilir.
Dünya Çeltik Üretimi - 2005
(milyon metrik ton)
Çin 185
Hindistan 129
Endonezya 54
Bangladeş 40
Vietnam 36
Tayland 27
Myanmar- Burma 25
Pakistan 18
Filipinler 15
Brezilya 13
Japonya 11
Dünya Toplamı 700
Kaynak:
Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)[1]

Vitaminler

100 gr pişirilmemiş haşlanmış pirinçte mineral ve vitaminler :

* Sodyum 5,000 mg
* Potasyum 120,000mg
* Kalsiyum 60,000 mg
* Magnezyum 31,000 mg
* Demir 1,500 mg
* Fosfor 136,000mg
* E vitamini 0,130 mg
* B1 vitamini 0,100 mg
* B2 vitamini 0,070 mg

Bcg aşısı ilk defa ne zaman üretildi ve kullanıldı

Pek çok ülkede kullanılmaktadır.BCG aşısı;sığır tipi tüberküloz basilinin hastalık yapma gücünün zayıflatılmasıyla ilk defa 1923 yılında üretilmiştir.Calmette ve Guerin ‘in geliştirmiş olduğu bu aşının,1940’lı yıllarda yaygın olarak kullanılmasıyla birçok ülkede verem görülme sıklığı azalmıştır


BCG, yani Bacille Calmette-Guérin, tüberküloz basilinin bütün yapısal özelliklerini taşıyan, ancak hastalık oluşturma yeteneği yok edilmiş bir Mycobacterium bovis suşudur. Virülansı düşük, canlı bir aşıdır. BCG aşısı bu suştan geliştirilmiştir. İnsanda ilk uygulama tarihi olan 1921�den beri zaman zaman karalanmış, zaman zaman da �itibarı iade� edilmiştir. BCG aşısıyla ilgili çalışmalar 1930�larda başlamışken, temel çalışmalar 1950�lerde yapılmıştır Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere�de gerçekleştirilen bu çalışmaların sonuçları, aşının etkinliği (koruyuculuğu) ve güvenilirliği konularında farklı yorumlar getirmiştir.

Koruyuculuk oranlarındaki farklılıklardan, kullanılan aşıların suşları, çalışma yöntemleri, tüberkülozun doğal seyri ve çalışma bölgesindeki atipik mikobakterilerdeki farklılıklar sorumlu tutulmaktadır. Sonuçta, geniş kapsamlı çalışmalar, BCG aşısının etkinliği için %0-80 arasında değerler vermektedir





KORUNMA:

a)Verem’ den korunmada,insanların hastalığın mikrobu ile karşılaşmalarını önlemek temeldir.Bunun en etkili yolu ise hastaların erken teşhislerinin yapılıp,düzenli ve yeterli süre,tedavi edilmeleridir.Ancak çoğu zaman hastaların yakın temaslarına hastalığın bulaşması önlenememektedir.Bu yüzden mikrop kapmaları önlenemeyen kişileri ilaçla koruma,bunların yeni hastalık kaynağı oluşturmalarını sağlamak gereklidir.

b)BCG aşısıyla korunma:Pek çok ülkede kullanılmaktadır.BCG aşısı;sığır tipi tüberküloz basilinin hastalık yapma gücünün zayıflatılmasıyla ilk defa 1923 yılında üretilmiştir.Calmette ve Guerin ‘in geliştirmiş olduğu bu aşının,1940’lı yıllarda yaygın olarak kullanılmasıyla birçok ülkede verem görülme sıklığı azalmıştır.Ülkemizde de vereme karşı,tüm bebeklere doğumdan sonra BCG aşısı yapılmaktadır.Araştırmalar aşının yaklaşık %80 oranında koruyuculuğu olduğunu göstermektedir.Bu koruyuculuğunun devam edip etmediği ön koldan yapılan bir deri testi ile kontrol edilebilmektedir. Bu testin sonucuna göre bazı kişilere BCG aşısının yeniden yapılması gereke bilir.

c)Hastalıktan korunmada,sağlıklı bir yaşam biçiminin ve yeterli beslenmenin sağlanması da önem taşır.Ayrıca hastalığın belirtileri,bulaşma yolları,tedavi ve korunmada yapılması gerekenler konusunda toplum eğitilmelidir.


Klasik Batı Müziği Çalgıları ve resimleri - nefesli çalgılar

Nefesli Çalgılar

Piccolo
Piccolo, normal flütünün 1 oktav üzerinde olacak şekilde ayarlanmış bir tür yan flüttür. 3 oktava yakın ses genişliğiyle günümüz orkestrasında en tiz seslere ulaşan enstrümandır. Genellikle orkestralarda özel efekt amacıyla kullanılmakla beraber marş topluluklarında da kendine geniş yer bulmaktadır. Flütün yerini alacak şekilde çalınır.
Tarihçe:
Piccolo ilk olarak ağaçtan yapılmış ve insanın ön planda olduğu bestecilerin eserlerinde yer almıştır. Piccolo’nun ilk kullanıldığı eserlerden birisi Beethoven’in 5.Senfonisidir. Piccolo’nun kullanıldığı en tanınmış yapıtlardan birisi, John Philip Sousa’nın “The Stars and Stripes Forever” marşının finalidir.

Flüt
Flüt çoğu orkestra, topluluk ve nefesli gruplarında soprano sesi veren enstrüman olarak kullanılmaktadır. Flütlerin büyük bir çoğunluğu metalden yapılmaktadır ve bir ucunda ağızlık olan bir tüp şeklindedir. Müzisyen flütü yatay olarak tutup ağızlıkta bulunan oval şekilli bir parçadan içeri üfler. Aynı anda düğme denen tuşlara basar. Bu tuşlara basılıp bırakıldıkça flütte değişik tonlar oluşturan delikler açılır. Do anahtarında akort edilen orkestra flütü en popüler flüt türüdür ve 3 oktavlık bir ses genişliği vardır. Flüt ailesinin diğer üyeleri, piccolo, alto flüt ve bas flütten ibarettir. Jean Pierre Rampal ve Aure Nicolet bu sazın ünlü solistlerindendir.
Tarihçe:
Batı Müzüğinde en çok kullanılan şekliyle kullanılan flüt cinsi olan Yan Flüt’ün Çin’de M.Ö. 900 yılından beri kullanıldığı bilinmektedir. Flüt, Avrupa’ya 12. Yüzyıl’da, öncelikle Almanca konuşulan bölgeler olmak üzere, girmiş ve ilk önceleri çoğunlukla askeri bandolarda kullanılmıştır. Alman Flütü isminin verilmesi bu zamana denk gelmektedir. Flüt daha sonra 16 ve 17. yy’da Oda müzüğinde kullanılan bir enstrüman haline dönüşmeye başlamıştır. Bu ilk flütler, 6 parmak deliğinden ibaret tek parçadan oluşmaktaydı. Ancak 1600 lerde, flüt birbirine bağlı 3 parçadan ibaret olarak yeniden tasarlanmıştır. Aşamalı olarak, flüte daha fazla tuş eklenmiş ve orkestra parçalarında yerini almaya başlamıştır. 1800 lü yıllarda 4 tuşlu flüt en çok kullanılan türü olmakla beraber, 8 tuşlusu da geliştirilmiştir. Günümüzde,silindir şeklinde, 13 veya daha fazla ton delikli ve basmalı tuşlu Bohemia Flüdü en çok kullanılan cinsidir.

Korno
Korno, obua ailesinin bir üyesidir. 1.5 oktav daha tiz olduğu için alto obua da denmektedir. Şekli genellikle obuaya benzer olup, orkestra’da 3. obuacı tarafından çalınmaktadır.
Tarihçe:
Korno’nun ilk prototipleri 17.yy sonundan önce ortaya çıkmıştır. Bu aletler kıvrık boynuz biçiminde, deri kaplı ve gövdesi delikliydi. Delikler, parmakların açılımını kapsayacak bir açı ile yerleştirilmişlerdi. Johan Sebastian Bach tarafından kullanılan Oboa da Caccia (Av obuası) nın, kornonun çok benzeri olduğuna inanılmaktadır. Karanlık ve yaslı sesi, Hector Berlioz, Peter Ilich Tchaikovsky ve Richard Wagner gibi besteciler tarafından öne çıkarılmıştır.

Obua
Obua, en küçük ve en geniş oktavlı enstrümanlardan biridir. Silindirik ahşap bir gövdesi ve gövdesi boyunca tuşları vardır. 3 oktav ses aralığıyla çalması çok zor bir enstrümandır. Çok nefes isteyen ve doğru nefes tekniklerine sahip olunmasını gerektirir.
Tarihçe:
Obua, 17.yy’da iki Fransız müzisyeni, Jean Hotteterre ve Michel Philidor tarafından icat edilmiştir. “Shawm” adı verilen bir enstrümanı “Hautbois” (obua) ya çevirdiler. “Hautbois” in Shawm’dan daha dar ve 3 parçalı bir gövdesi vardı. 18. yy da çoğu orkesra bu enstrümanı bünyesine katmaya başlamıştı. Tarih boyunca bazı besteciler, obua için solo eserler bestelediler. Bunların arasında, George Frideric handel, Joseph Haydn, Wolfgang Amadeus Mozart ve Ludwig Van Beethoven vardır.

Klarnet
Ahşap nefesli çalgılar ailesinin bir üyesi olan Klarnet, bir ucunda ağızlık olan diğer ucu da çan şeklinde olan bir uzun tüpten ibaretttir. Çoğunlukla ahşaptan yapılan klarnetin üzerinde, küçük metal tuşlar bulunan delikler vardır. Dil titredikçe, dolu ve zengin bir ton elde edilir.. Tuşlara basıp bırakarak tonlama yapılır Klarnet 4 nota da imal edilir ve en çok kullanılan düz-si klarnettir. Bu klarnetin 3.5 oktav kadar ses genişliği vardır.
Tarihçe:
18.yy’da Alman bir flüt imalatçısı olan Johann Christoph Denner tarafından dilli bir halk çalgısı olan “Chalumeau” adlı enstrümanın değiştirilmesi ile elde edilmiştir. 1840 lı yıllarda 2 farklı karmaşık tuş takımı geliştirilmiştir. Klarinetler orkestralarda 1780 lerde popüler hale gelmiştir. Klarneti ön plana çıkaran eserlerden bazıları George Frideric Handel’in 2 klarnet ve bir korno için üvertürü, Carl Strawitz ve Wolgang Amadeus Mozart’ın klarnet konçertosudur.

Fagot
Fagot iki dilli bir enstrümandır. Toplamda 2.5 metreye yakın silindirik ahşap tüpten yapılmıştır. 4 bağlantı parçasından oluşur: Bass parça, tenor parça, çift parça ve çan parça olmak üzere. Çan parça olarak adlandırılan kısım bass kısma alttan bağlı olup kıvrıktır. Bu grup tenor kısma sonra topluca çift parçaya bağlıdırlar. Çift dilli ağızlık tenor parçaya bir başka parçayla bağlıdır. Bassoon üzerinde 8 delik ve 10 tuş bulunur. Müzisyen dilli parçadan üfleyerek ve tuşlarla ton değiştirerek enstrümanı çalar.
Tarihçe:
Fagot 1650 lerde büyük bir ihtimalle, kıvrık şekilli tek parçalı bir enstrümandan türetilmiş olmalıdır. Modern Fransız Fagot’u, 19.yy ortalarında, Buffet-Crampon isimli bir Fransız firması tarafından geliştirilmiştir. Alman Fagot’u ise Wilhelm Heckel isimli bir imalatçı tarafından mükemmelleştirilmiştir. Avrupa’nın çeşitli yerlerinde farklı türlerde çalınmaktadır.

Saksafon
Saksafon dil sesli nefesli çalgılardan birisidir. Yapısında, klarnet’in tek dilli ağızlığı, metal bir gövde, obuanın konik kısmına benzeyen bir kısım bulunur. Çoğu saksafonun alt kısmı eğiktir ve bu şekliye bass klarneti andırır. Çok azı, örn: soprano saksafon, düzdür ve klarnete benzer. Saksafonun üzerinde 12 tuş ve delik bulunur. 6 çiviye basıp bırakılarak gruplar halinde açılıp kapatılmak suretiyle değişik tonlar elde edilir. Aletin üzerinde, normal sesinin bir oktav altında veya üstünde ses çıkartmaya yardımcı olan 2 de fazladan delik vardır. En çok kullanılan saksafon türleri olan, soprano, alto ve tenor saksafonun 2.5 oktavlık bir ses genişliği vardır.
Tarihçe:
İlk defa 1840 yılında Adolph Sax isimli bir imalatçı tarafından icat edilmiştir. 1844 de ilk defa senfonik orkestralarda görünmüşlerdir. Ancak saksafon için yazılan parçalara pek rastlanmaz. Jazz’ın gelişimi ile saksafonun popüler olmasını 20.yy başına kadar beklemek gerekmiştir.


Yaylı Çalgılar

Keman
Muhtemelen en tanınmış orkestra çalgısı olan keman, bir yayla çalınan telli bir enstrümandır. Keman ailesinin en geniş aralıklı sesine sahip olan üyesi olan kemanın yanında bu ailenin diğer üyeleri, viola, çello ve kontrbasdır. Keman bir kaç ana parçadan oluşur. Ön kısım, omurga, boyun, perdeler, akort anahtarları, gövde, köprü, kuyruk ve F- delikleri. Üst, göbek veya ses tahtası olarak da anılan ön kısım genelde iyi kurutulmuş ladin, arkatarafı ise akağaçtan yapılır. Keman imal edilirken, ön, arka kısımlar ve omurga, boş bir kutu oluşturacak şekilde birleştirilir. Kuyruğa bağlanan dört tel köprünün üzerinden geçip, perdelerden uzanıp, akort anahtarlarına bağlanır. Anahtarla vasıtasıyla akort edilir ve elin perdelere basılması ile değişik sesler ve tonlar elde edilebilir. Müzisyen, tellerin üzerinde yayı doğru açıyla sürtünce ses elde edilir. Bu yay, pernambuco ’dan yapılıp, 75 santim uzunluğundadır ve telleri at kılındandır. Kemanın en önemli özellikleri, sahip olduğu ses aralığı ve hem lirik hem de hızlı ve parlak kullanıma elverişli olmasıdır. Kemancılar aşağıdaki teknikleri kullanarak özel sesler de elde ederler: pizzicato (telleri çekerek), tremelo (yayı hızlı hızlı telin üzernde hareket ettirmek), sul ponticello (yayı köprüye çok yakın sürterek ince bir ses elde etme), collegno (yayın teli yerine ahşap kısmını kulanarak) ve glissando (yayların üzerinde parmakları gezdirmekle çıkan ses).
Tarihçe:
Kemanın ilk olarak 1500 lerde İtalya da ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Lira da Braccio ve “fiddle” adlı iki enstrümandan türemiş olduğu sanılmaktadır. Keman yapım sanatı 17. ve 18. yy larda, Antonio Stradivari, Guiseppe Guarneri ve Jacob Stainer gibi ustalarla başlamıştır. O zamanki kemanların bugüne göre, boyunları daha kısa, perde bölgesi daha kısa ve köprüleri daha düzdü. Keman klasik eserlerde ilk kullanılmaya başlandığı zaman, alt sosyal seviyede bir alet olarak görünmüştür. Ancak, Claudio Monteverdi’nin Orfeo’su gibi eserler ve “24 violons du roi” gibi topluluklarla bu statüsü de yükselmeye başlamıştır. Bu tırmanma barok dönemde de, Antonio Vivaldi, J.S.Bach ve Georg Philip Telemann gibi bestecilerle devam etmiştir. Solo konçerto, sonat ve süit gibi müzik janrlarında, keman en önde giden eleman olmuştur. Ancak keman virtüözleri ilk olarak 19.yy da ortaya çıkmıştır. Giovanni Viotti, Isaac Stern, Mischa Elman ve Nathan Milstein, David Oistrach, Pinhas Zuckerman, Jacha Heifeltz bu konuda ün yapmış isimlerden bazılarıdır.

Viola
Viola, keman ailesinin 2. en geniş ses aralığındaki elemanıdır. C,G,D ve A notalarına yarlı 4 teli vardır. Viola için yazılan parçalar, alto anahtarında yazılır. Viola’nın boyutları değişmekle beraber genelde kemandan büyük ve daha kalın sese ayarlanmıştır. Haydn ve Mozart eserlerinde Violaya yer vermişlerdir. Solo repertuarı sınırlı olmasına rağmen, viola semfonilerde önemli bir yere sahiptir. Hector Berlioz, Johannes Brahms ve Robert Schumann gibi besteciler eserlerinde violaya geniş yer vermişlerdir.

Çello
Viyolonsel olarak da bilinen çello, keman ailesinin üyesi olan bir yaylı çalgıdır. Kemandakine benzeyen bir yayla çalınır. Keman şeklinde olmakla beraber daha büyüktür. Yaklaşık 1.20 m uzunlukta ve en geniş yerinde 40 cm civarında olan çello bu boyutları yüzünden oturarak çalınır. Yere dayanan bir çubuk üzerinde duran çello müzisyenin bacakları arasına alınıp bir yayla çalınır. Keman gibi dört yay sahiptir ve müzisyenin ellerinin perdeler üzerinde gezmesiyle değişik tonlar elde edilir. Bu yüzden çello’nun ses genişliği 4 oktavdan fazladır. Rostropoviç, Pablo Cassals, Jacquelin de Pera, Misch Maisky, William Lloyd Weber ünlü violonsel solistleri arasındadır.
Tarihçe:
Günümüze kadar da kalabilen bazı çellolar 1560 larda, İtalyan imalatçı Andrea Amati tarafından yapılmışlardır. 18. yy sonlarına kadar çello ön planda olan bir enstrüman değildi ve müzikteki bas sesi vererek parçadaki boşlukları doldururdu. Ancak, barok döneminde, Antonia Vivaldi ve Luigi Boccherini gibi besteciler yalnızca çello için suitler yazdılar. 19.yy gelindiğinde çello için konçerto ve benzeri eserler Johannes Brahms ve Antonin Dvorak gibi isimler tarafından yazılmışlardı. 20. yy da da Sergei Prokofiev ve Dmitri Shostakovich gibi besteciler çello’nun olanaklarını keşfedip bir solo enstrüman olarak geliştirdiler.

Yaylı Bas (Kontrbas)
Çift bas (yaylı bas veya bas keman veya kontrbas ) olarak tanınan bu enstrüman, keman ailesinin en büyük ve en pes sesleri veren üyesidir. Genelde 1,80 m boyunda olup 4 teli vardır. Bazılarında bir telin uzatılıp tonu tizleştiren bir düzenek vardır. Ses çıkarmak için müzisyen bir eliyle perdelerde dolaşırken diğeriyle telleri çeker veya üzerinde yay gezdirir. Bottesini bu saz için görkemli konçertolar bestelemiştir.
Tarihçe:
3 telli baslar 18. ve 19. yy da çok yaygındılar ve bugün de Doğu Avrupa halk müziğinde kullanılmaktadırlar. 19.yy gelene kadar bası çalmanın tek yolu dışa eğimli bir yaydı. Daha sonraları müzisyenler telleri çekmeyi ve içe dönük yayla da ses çıkartmayı keşfettiler. Baslar orkestra ve oda müziklerinde kullanılagelmiştir. Bugün de jazz ve diğer popüler müzik türlerinde önemli bir ritm aletidir.
kaynak:www.klasikmuzik.org

|Sağlık Bilgisi| Hutchinson Gilford Syndrom - Yaşlılık hastalığı



Eski yunanca adı PRONGERIA olan dünya üzerinde 4 milyon insanda bir görülen genetik bir hastalık.
- vücutlarındaki organlar 7 kat daha hızlı yaşlanıyor.
- çocuk 10 yaşındayken 70 yaşında bir adam gibi gözüküyor.
- boyları 1 metreyi geçmiyor.
- en fazla 12 yaşlarına kadar yaşayabiliyorlar,
- ölümleri genelde kalp krizinden oluyor.
- hastalığın zekaya etkisi yok, zekaları normal bir çocuk gibi gelişiyor.
- tedavisi yok


doğumdan kısa süre sonra deri değişiklikleri oluyor. yüzün ortasında hafif morluk, yukarıya doğru kalkık burun, 1 yaşından sonra kaş ve saçlarda dökülme, başdaki damarların belirgin hale gelmesi, eklemlerin sertleşmesi gibi belirtilerin görüldüğü hastalığa yakalanan çocuklarda
deri altı yağ dokusu kayboluyor.


Kamet nedir - Kamet nasıl ortaya çıkmıştır - Kametin anlamı

Namaz için seslenmek, kamet getirmek, ifa ve eda etmek. Aslı "ikâmet" olup, türkçede "i" siz kullanılır. Bir terim olarak, farz namazlardan önce, tek başına namaz kılacak olan kimsenin cemaatle kılınacak farz namazdan önce ise müezzinin okuduğu ezan benzeri sözlerdir. Sünnete uygun olarak kâmet şu kelimelerden ibarettir. Allahü ekber, Allahü ekber. Eşhüde en la ilâhe illallah. Eşhüde en la ilâhe illallah. Eşhedü enne muhammeden abdühü ve rasululullah. Eşhedü enne muhammeden abdühü ve rasulullah. Hayye alessalat, hayye alessalat. Hayye alel-felâh. Hayye alel-felah. Kad kâmeti's-sâlatu. Kad kameti's-sala. Allahü ekber, Allahü ekber, La ilâhe illallah"
Hanefî hukukçularına göre kamet ezanın benzeridir. Sözler yukarıdaki gibi ikişer kere tekrarlanır. Yalnız sonuna "kadkami's-salah" (namaz başladı) cümlesi eklenir. Ömrün sonuna kadar Bilâl Habeşi ile İbrahim en-Nehaî'nin kameti çift sözlerle okudukları, Emeviler devrinden itibaren, kamet'te ezandaki gibi iki kere tekrarlanan sözlerin hızlı okumayı sağlamak için bir'e indirildiği nakledilir (İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadir, Mısır 1389/1970, I, 242-244). Hz. Peygamber, Bilâl (r.a)'e hitaben şöyle buyurmuştur: "Ezan okuduğun zaman ağır ağır oku. Kamet getirdiğin zaman ise hızlı oku " (Tirmizi, Salât, 29).
Aynı zamanda sahih rivayetlerle Hz. Peygamber'in, kâmet'te, ezandan farklı olarak çift okunan sözlerin tek yapılmasını emrettiği de nakletmiştir (bk. Buhârî, Ezân, 3; İbn Mâce, Ezân, 6). Bu da Hanefiler dışında kalan diğer mezhep imamlarının tercih ettiği rivayetlerdir.
Sabah ezanında tekrarlanan "es-Salatu hayrun mine'n-nevm (namaz uykudan daha hayırlıdır)" cümlesini, ilk olarak Bilâl (r.a) Rasûlüllah (s.a.s)'i uykudan uyandırmak için söylemiş, bu sözler hoşuna giden Allah Rasûlü şöyle buyurmuştur: Ey Bilâl, bu sözler güzel oldu. Bu cümleni sabah ezanında da tekrarla" (İbnul Humam, a.g.e, I, 242, 243).
Kâmetin Türkçe anlamı şöyledir: "Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet ederim, Allah'tan başka ilah olmadığına şehâdet ederim, Muhammed'in Allah'ın rasûlü olduğuna şehadet edelim. Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehadet ederim. Haydin namaza, Haydin namaza, Haydin kurtuluşa, Haydin kurtuluşa, Namaz başladı. Namaz başladı, Allah en büyüktür, Allah en büyüktür Allah'tan başka ilah yoktur".
Beş vaktin farz namazlarında ve Cuma namazının farzında kamet getirilir. Kaza namazında da bu böyledir. Ancak Vitir, Teravih, Bayram, Cenâze ve Nâfile namazlarda kamet getirilmez. Kametkamet getirmezler. Kamet cemaatın müstehab olan sünnetlerindendir. Kadınlar ve çocuklar bir arana gelerek namaz kılsalar bile kamet gerekmez. Namazlarından bazısı kazaya kalan namazlarını peşipeşine kılabilir. Bulunduğu yerden ayrılmadığı sürece tek kamet yeterli olur.
Yolcu erkekler de yolculukları sırasında ezan okur, kamet getirirler. Yolcu, ezan okumayabilir. Ancak kamet getirmesi sünnettir.
Mahalle camiinde yapılan kamet evler için geçerlidir. Evde namaz kılan kişi kamet getirmese de olur. Kamet getirirse daha iyidir.
Kadınların, bunakların, cünüplerin kamet getirmeleri mekruhtur. Abdestsiz kimselerin de ikamette bulunması mekruhtur. Fakat bu gibi kimseler tarafından yapılan kametler iade edilmez.
Ezan ağır okunur. Fakat kamet hızlı yapılır. Kamet ayakta yapılır. Kamet getiren kişi kıbleye döner.
Cemaatın kamet getiren müezzine uyması ve beraberce içinden kamet yetirmesi, "Hayye Alessalah, Hayye Alelfelah" denilirken de" La havle ve la kuvvete illa billah" diye icâbette bulunması müstehabdır.
Kamet, vaktin değil namazın sünnetidir (el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanayi', Beyrut 1402/1982, I, 148 vd.; İbnu'l Humam a.g.e, I, 243 vd.; el feteva'l Hindiyye, Beyrut 1400/1980, I, 55 57; İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtar İstanbul 1984, I, 388, 389 vd).
Hamdi YUSUFOĞLU

Çocuk Psikolojisi 6 - 12 Yaş çocukluğunda karşılanan sorunlar



OKUL ÇOCUKLUĞUNDA (SON ÇOCUKLUKTA) GELİŞİM (6-12 YAŞ)

6 yaşından cinsel olgunlaşma belirtilerinin başladığı ergenlik dönemine kadar çocuğun gelişmesindeki başlıca özellikler, gittikçe anne babaya olan yakın ilginin azalması; öğrenme, yarışma, ödev, sorumluluk ve başarma duygularının yerleşmesidir.

İlkokula yeni başlayan çocuklarda kısa veya uzun süreli uyum sorunları çok yaygındır. Sınıfa annesiyle birlikte girmek, sınıfta durmamak, sıraya oturmamak, altını ıslatmak, altını kirletmek, ağlamak, derste gezinmek, birşeyler yemek gibi belirtilerle kendini gösteren uyum güçlükleri birkaç gün ya da birkaç haftayı bulabilir. Bazı çocuklarda okul fobisi görülebilir. Bu aşırı okul korkusu aslında okuldan korkma değil, anneye aşırı bağımlı olan çocuğun, okula gitmekle annesinden ayrılması sırasında ortaya çıkan anneden ayrılma korkusudur.

Okula uyum sorunlarının çözümü için okula yeni başlayan çocukta okuma yazma öğrenmekten önce evdeki olumlu ilişkinin okulda da sürdürülmesi, bir tür anne baba modeli olan öğretmenin çocuğa duygusal doyumu sağlayacak şekilde davranması ve bizzat kendi davranışlarıyla da çocuk için iyi bir örnek oluşturması gereklidir.

Ayrıca çocuklar bu dönemde canlı ve coşkulu olduğundan yeni şeylerle yeteneklerini denemeye heveslidir. Bu nedenle yeni denemelere girmeye çok isteklidir. Okuma yazma ve sayıları kullanma yeteneğinin ilk adımlarını atabilir. Fakat öğrendikleri şeyler hala gözlemlediği ve yaptığı şeylere dayalı olup, soyut düşünemezler. Beş yaşa oranla daha titizlikle üçgen çizebilir, kareyi daha doğru biçimde kopya edebilir. Nesnelerdeki benzerlikleri ve farklılıkları söyleyebilir. Ortalama 3000 kelime hazinesine sahiptir. Geçmiş, şimdi ve gelecek zaman kavramları şekillenmeye başlamıştır.

6 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ

1. Günlük işlerde sorumluluk alır.
2. Oyunu kuralına göre oynar.
3. Başladığı işi bitirir.
4. Kişileri ve eşyaları paylaşır.
5. Büyüklerini memnun etmeye çalışır.
6. Kendinden küçüklere karşı koruyucudur.
7. Değişik arkadaşlar edinir.
8. Haksızlığa uğradığı zaman kendini savunur.
9. Adil olan cezayı kabul eder.
10. Korkularını söyler.
11. Kendisine yetişkin gibi davranılmasından hoşlanır.
12. Çok hızlı duygu değişiklikleri yaşar.
13. Meraklıdır
14. Heveslidir.
15. Affedicidir.
16. Alçak gönüllüdür.
17. Okula gitme macerasından hoşlanır.
18. Hala okul öncesi çocuğu özelliklerini gösterir.
19. Dengesiz, kurala karşı, isyankar bir tutum
20. Karar verme güçlüğü, bir şeyin olumlu ve olumsuz iki yüzü arasında hızla gelip gider.

7 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ

1. Mantıklıdır.
2. Yumuşak başlıdır.
3. Saçmalar.
4. Hüzünlüdür.
5. Hayalcidir.
6. Ben merkezcidir.
7. Toleranslıdır.
8. Sıkılgandır.
9. Yeteneklerini tekrar-tekrar prova etmek ve geliştirmek ister.
10. Arkadaş canlısıdır.
11. Endişelidir.
12. Kendi dünyasının kontrolünü elinde tutmak ister.
13. Küçük düşmekten korkar.
14. Şikayet eder
15. Küser
16. Kendini eleştirir.
17. Bir şeyler biriktirir
18. Olayların iç yüzünü kavrayabilir.
19. Özveride bulunarak uzlaşır.
20. Çekingendir
21. Tanımadıkları ile iyi geçinemez
22. Üretkendir.
23. Harekete geçmeden önce çekimserdir.
24. İç dünyasında çok aktiftir.
25. Kendini başkasının yerine koyabilir.
26. Anne-babasının sevgisine gereksinim duyar.
27. Övünür.

8-9 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ

1. Daha çok bir yetişkine benzer.
2. Yeni fikirleri sever.
3. Gösteriden hoşlanır.
4. Barış severdir.
5. Coşkuludur.
6. Anne-babasına bağlıdır.
7. Giderek gelişen zekaya ve iç görüye sahiptir.
8. Dik kafalıdır.
9. Kendini ilgilendirmeyen konulara kulak misafiri olur.
10. Para ilgisini çeker.
11. Büyüyünce anne-babası gibi olmak ister.
12. Sevgisini gösterir.
13. Övülmeyi bekler
14. Güvenilmeyi ister.
15. Bağımsızlığının peşindedir.
16. Eleştiriseldir.
17. Karşı cinse karşıdır.
18. Motor becerileri gelişmiştir.
19. Terbiyelidir.
20. Başkalarını düşünür.
21. Kendini kontrol eder.
22. Kendine güvenir
23. Dağınıktır.

9-10 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ

1. Dost tavırlıdır.
2. Kendi düşünce ve davranışlarını tahlil edebilir.
3. Gergindir.
4. Unutkandır.
5. Neşelidir.
6. Kendine güvenir.
7. Güven duyabilir.
8. Dürüsttür
9. Gözlemcidir.
10. Arkadaşına uyar.
11. Anne-babaya gereksinimi vardır.
12. Bebeksi davranışlara geri döner.
13. Endişelidir.
14. Kolaylıkla cesareti kırılır.
15. Israrcıdır.
16. Kendini eleştirir.
17. Ev dışı etkinliklere bayılır.
18. Yeni ufuklar peşindedir.
19. Sporu sever.
20. Eli açıktır.
21. İçtendir.
22. Kuralları sever.
23. Kötü kelimeler kullanır.
24. Karşı cinse karşıdır.
25. Kendini harekete geçirir. Eski yeteneklerini geliştirir.


10-11 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ

1. Çocukluk dönemi bitişiyle tanışır.
2. Düşünmeden hareket eder.
3. Ağlamaklıdır.
4. Ne dediğini bilmez kararsızdır.
5. Grup tarafından kabul edilmek ister.
6. Duygusaldır.
7. Öfkelidir, çabuk kızar.
8. Kendinden küçükleri eleştirir.
9. İlginçtir.
10. Bir kahramana aşırı ilgi gösterir.
11. Sosyaldir.
12. Dikkatsizdir.
13. Konuşkandır.
14. Ahlak prensiplerine göre davranır.
15. Meraklıdır.
16. Gururludur.
17. Grup çalışmasına uyar.
18. Başarı peşindedir.
19. Uysaldır.
20. Doğal ve ani tepki gösterir.

11-12 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ

1. Huysuz, aksi ve geçimsizdir.
2. Anne-babadan ayrılmaya çalışır.
3. Rahat duramaz kıpır-kıpırdır.
4. Konuşkandır.
5. Gürültücüdür.
6. Sosyaldir.
7. Gülünçtür.
8. Caziptir.
9. Ergen gibi davranmak ister.
10. Duygu durumu hızlı değişir.
11. Kararsızdır.
12. Vicdanlıdır.
13. Sakardır.
14. Duygusaldır.
15. Taşkındır.
16. O mu bu mu diye sürekli düşünür.
17. Genellikle iyi karar verir.
18. Ben merkezcidir.
19. Mizahı sever.
20. Vericidir.
21. Taklitçidir.
22. Her şeyi para ile ölçer.
23. Bilgi vermekten hoşlanır.
24. Giyim ve davranışlarına özen göstermez.
25. Meraklıdır.
26. Rekabetçidir.
27. Eleştiriseldir.
28. Adil davranılmasını ister.
29. Anne-Babasının mükemmel olmadığını fark etmeye başlar.

12-13 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ

1. Ergenliğe dönüşme başlar.
2. Büyük duygu salınımları görülür.
3. Bağımlılık, bağımsızlık tartışmaları başlar.
4. Mantıklı olmaya başlar.
5. Uzun süre sonra sonucunu alacağı şeyler yerine içinde bulunduğu anı değerlendirmek ister.
6. Yaşıtlarına bağlıdır.
7. Temiz olmaya başlar.
8. İyi olmak ister.
9. Arkadaşlarıyla bir arada olmaya heveslidir.
10. Bilgi için açtır.
11. Soyut düşünür.
12. Anne-babadan uzaklaşır.

* 12 yaşına doğru çocuk muhakeme yeteneğini çok defa aşırı bir derecede belli etmeye başlar. Her şeyi mesele yapabilir. Bu onun çevresinde yeni güçlüklerle karşılaşmasını sağlar. Kendine yapılan hizmetleri verilen sözleri eleştirir.
* Bu dönemden itibaren çocuk psikolojisi, erkek ve kadın psikolojisine terk etmeye başlamaktadır. Birey artık çocukluktan çıkmakta kendi cinsel özelliklerine adaptasyon sancıları çekmektedir.
* Büyümenin kendisine sağladığı olanaklar karşısında yeni bir kişilik elde etme sorunu bu dönemin karakteristiğini oluşturur.

kaynak:
http://www.ailerehberim.com/

Çocuk Psikolojisi - Hastalık Hallerinde Çocuk ğsikolojisi



kut hastalık durumunda bedensel hastalığın şiddetine göre çocukta ağrı, uyku ve iştah bozuklukları oluşacaktır. Uygulanan tedavi çocuk için hoş olmayabilecek, çocukta tedirginlik, sinirlilik ve huy değişimi ortaya çıkacaktır. Bedensel hastalığı olan bebek, çocuk, ergen ve ailesinin ruhsal açıdan değerlendirilmesi ve desteklenmesi konsültasyon liyezon psikiyatrisinin ilgi alanına girmektedir.

Uzun süreli fiziksel hastalık; çocuğun içinde bulunduğu bilişsel, sosyal ve ruhsal gelişim evrelerine göre farklı etkiler yapar. Hastalık tanısını öğrenen çocuk değişik evrelerden geçer. İlk evrede şaşkınlık ve inkar, ikinci evrede ise kızgınlık ve içerleme görülür. Kendini suçlama, uyum sorunları ve depresyona kadar uzayan tepkiler ortaya çıkabilir. Gelişim dönemlerine göre hastalığa ve hastaneye yatışa tepkiler değişmektedir:

Bir yaşına kadar; anneden ayrılmaya, düzen değişikliklerine tepkiler, yeme ve uyku düzensizlikleri, anaklitik depresyon.

1-3 yaş; ayrılma anksiyetesi ile ilgili belirtiler (ağlama, tepinme, karşı koyma, aşırı uyum, içe kapanma ve psikosomatik belirtiler).

3-6 yaş; hasta olma, hastaneye yatma suçluluk, ceza, hastalık ve ölümle ilgili gerçekdışı fanaaai ve korkulara neden olur, bedenlerine zarar verileceği kaygısı, terkedilme duyguları, regresyon ve saldırgan davranışlar görülebilir.

6-12 yaş; hasta olma, hastaneye yatma ilgilerinin azalmasına, ders başarılarının düşmesine neden olur. Hastalık ve sakat kalmayla ilgili kaygılar kendini beceriksiz ve farklı hissetme, tedaviye direnç ve saldırgan tutumlar, arkadaş ilişkilerinde soyutlanma, içe kapanma, depresyon, tikler, kekemelik gibi belirtiler görülebilir.

Ergenlik döneminde; hastaneye yatış bağımsızlığın engelenmesi olarak değerlendirilmekte, güvensizlik, yetersizlik, güçsüzlük duyguları, daha sonra da şiddetli depresyon ortaya çıkmaktadır.

Çocuğun hastaneye yatırılma zorunluluğu ortaya çıktığında çocuğun ruhsal gereksinimleri açısından, bebekler ve küçük çocuklar anneleri ile yatırılabilmelidir, ziyaret saatleri sınırlanmamalı, aile ile çocuğun birlikte olduğu süre artırılmaya çalışılmalıdır. Çocuğa yapılacak ağrılı işlemler anlayacağı bir dille anlatılmalı ve tepkisi hoş karşılanmalıdır. Bu sırada ailenin hastanede olması yeğlenmelidir. O anda olmasalar bile işlemden önce ya da sonra çocukla birlikte olmalıdırlar. Ailesi uzakta olan, ziyaretçisi olmayan çocuklar için telefon ile iletişim kurmaları sağlanabilir ya da sağlık çalışanlarından çocuğa yakın olan birinin ziyaretçi yerini alması istenebilir. Hastanede kalan ya da sık sık hastaneye gelen annelerin birbirleri ile görüşmelerine olanak sağlanmalıdır. Bu grup toplantıları biçiminde duygu ve deneyimleri paylaşmak şeklinde de olabilir.

Bir çocuğun ya da gencin diabet ya da kronik böbrek hastalığı gibi uzun süreli bir sağlık sorunu, yalnız kendisini değil; ailesini, okulunu, arkadaşlarını, öğretmenlerini ve hatta komşularını bile etkileyecek bir soruna dönüşebilmektedir. Bu nedenle doktor-hasta-aile işbirliği yanında hastanın eğitimi önem kazanmaktadır. Bu eğitim programlarında amaç hastalığın nedenleri ve tedavinin gereklilikleri hakkında hasta çocuğa bilgi vermek ve hastalığı boyunca ortaya çıkacak sorunlarla başa çıkma yollarını öğretmektir.

Bebeklerin ve küçük çocukların hastalık ve tedaviye ilişkin olayları akıllarında tutması söz konusu değildir. Yalnızca deneyimin izlenimlerini hatırlarında tutabilirler. Özellikle hastalığa ilişkin deneyim çok etkileyici ve yineleyici olduğunda bebeğe ve küçük çocuğa olumsuz etkileri olabilecektir.

Dokuz yaş altındaki çocuklar uzun süreli konuşmaları dinleyemezler. Bu nedenle destekleme gruplarında çocuklara resim çizdirilir, kukla oyunları gösterilir, eğitim amaçlı eğlenceli sahne oyunları düzenlenir. Hastalığın teknik yönleri grup içinde oyun şeklinde yaşatılır. "İçinde çok şeker olan yiyecekleri çizelim", "İçinde hiç şeker olmayanları çiz" gibi eğitim ve duyguların ifadesi için fırsatlar yaratılır. Çocukların yaşı büyüdükçe grubun niteliği değişir. Daha az oyun havasına bürünür.

Çocuklarında bir hastalık belirlenen anne baba da etkilenmekte ve belirli evreler geçirmektedirler. Başlangıçta çocuklarını hastalık nedeniyle kaybedecekleri kaygısı ile belirginleşen şok, akut korku ve anksiyete görülmektedir. Özellikle çocuğun dış görünüşünde hastalığa ilişkin bir belirti yoksa başlangıçtaki bu şok durumunu, tanıya inanmama ya da inkar etme izlemektedir. Bu belirtileri kızgınlık ve içerleme duygusu izlemekte, ardından da eşi ya da kendini suçlama ortaya çıkmaktadır. Sonuçta genel olarak durum kabullenilmekte, ancak çocuğun durumuna göre bir evreden diğerine gidip gelmeler olmaktadır.

Bu süreçte beklenen anne babanın bu evreleri kısa sürede atlatabilmesi ve çocuklarının tedavisi için hekimle işbirliğini sürdürmesidir. Tedavi ekibinin de çocuk ve ailenin ruhsal durumunun farkında olması gerekmektedir. Çocuğun ön plana alındığı ve önemsendiği hizmetlerde verim ve işbirliği artmaktadır.
İnternetteki Kaynaklardan Yararlanılarak Derlenmiştir.


Çocuk Psikolojisi - Hastalık Hallerinde Çocuk ğsikolojisi



kut hastalık durumunda bedensel hastalığın şiddetine göre çocukta ağrı, uyku ve iştah bozuklukları oluşacaktır. Uygulanan tedavi çocuk için hoş olmayabilecek, çocukta tedirginlik, sinirlilik ve huy değişimi ortaya çıkacaktır. Bedensel hastalığı olan bebek, çocuk, ergen ve ailesinin ruhsal açıdan değerlendirilmesi ve desteklenmesi konsültasyon liyezon psikiyatrisinin ilgi alanına girmektedir.

Uzun süreli fiziksel hastalık; çocuğun içinde bulunduğu bilişsel, sosyal ve ruhsal gelişim evrelerine göre farklı etkiler yapar. Hastalık tanısını öğrenen çocuk değişik evrelerden geçer. İlk evrede şaşkınlık ve inkar, ikinci evrede ise kızgınlık ve içerleme görülür. Kendini suçlama, uyum sorunları ve depresyona kadar uzayan tepkiler ortaya çıkabilir. Gelişim dönemlerine göre hastalığa ve hastaneye yatışa tepkiler değişmektedir:

Bir yaşına kadar; anneden ayrılmaya, düzen değişikliklerine tepkiler, yeme ve uyku düzensizlikleri, anaklitik depresyon.

1-3 yaş; ayrılma anksiyetesi ile ilgili belirtiler (ağlama, tepinme, karşı koyma, aşırı uyum, içe kapanma ve psikosomatik belirtiler).

3-6 yaş; hasta olma, hastaneye yatma suçluluk, ceza, hastalık ve ölümle ilgili gerçekdışı fanaaai ve korkulara neden olur, bedenlerine zarar verileceği kaygısı, terkedilme duyguları, regresyon ve saldırgan davranışlar görülebilir.

6-12 yaş; hasta olma, hastaneye yatma ilgilerinin azalmasına, ders başarılarının düşmesine neden olur. Hastalık ve sakat kalmayla ilgili kaygılar kendini beceriksiz ve farklı hissetme, tedaviye direnç ve saldırgan tutumlar, arkadaş ilişkilerinde soyutlanma, içe kapanma, depresyon, tikler, kekemelik gibi belirtiler görülebilir.

Ergenlik döneminde; hastaneye yatış bağımsızlığın engelenmesi olarak değerlendirilmekte, güvensizlik, yetersizlik, güçsüzlük duyguları, daha sonra da şiddetli depresyon ortaya çıkmaktadır.

Çocuğun hastaneye yatırılma zorunluluğu ortaya çıktığında çocuğun ruhsal gereksinimleri açısından, bebekler ve küçük çocuklar anneleri ile yatırılabilmelidir, ziyaret saatleri sınırlanmamalı, aile ile çocuğun birlikte olduğu süre artırılmaya çalışılmalıdır. Çocuğa yapılacak ağrılı işlemler anlayacağı bir dille anlatılmalı ve tepkisi hoş karşılanmalıdır. Bu sırada ailenin hastanede olması yeğlenmelidir. O anda olmasalar bile işlemden önce ya da sonra çocukla birlikte olmalıdırlar. Ailesi uzakta olan, ziyaretçisi olmayan çocuklar için telefon ile iletişim kurmaları sağlanabilir ya da sağlık çalışanlarından çocuğa yakın olan birinin ziyaretçi yerini alması istenebilir. Hastanede kalan ya da sık sık hastaneye gelen annelerin birbirleri ile görüşmelerine olanak sağlanmalıdır. Bu grup toplantıları biçiminde duygu ve deneyimleri paylaşmak şeklinde de olabilir.

Bir çocuğun ya da gencin diabet ya da kronik böbrek hastalığı gibi uzun süreli bir sağlık sorunu, yalnız kendisini değil; ailesini, okulunu, arkadaşlarını, öğretmenlerini ve hatta komşularını bile etkileyecek bir soruna dönüşebilmektedir. Bu nedenle doktor-hasta-aile işbirliği yanında hastanın eğitimi önem kazanmaktadır. Bu eğitim programlarında amaç hastalığın nedenleri ve tedavinin gereklilikleri hakkında hasta çocuğa bilgi vermek ve hastalığı boyunca ortaya çıkacak sorunlarla başa çıkma yollarını öğretmektir.

Bebeklerin ve küçük çocukların hastalık ve tedaviye ilişkin olayları akıllarında tutması söz konusu değildir. Yalnızca deneyimin izlenimlerini hatırlarında tutabilirler. Özellikle hastalığa ilişkin deneyim çok etkileyici ve yineleyici olduğunda bebeğe ve küçük çocuğa olumsuz etkileri olabilecektir.

Dokuz yaş altındaki çocuklar uzun süreli konuşmaları dinleyemezler. Bu nedenle destekleme gruplarında çocuklara resim çizdirilir, kukla oyunları gösterilir, eğitim amaçlı eğlenceli sahne oyunları düzenlenir. Hastalığın teknik yönleri grup içinde oyun şeklinde yaşatılır. "İçinde çok şeker olan yiyecekleri çizelim", "İçinde hiç şeker olmayanları çiz" gibi eğitim ve duyguların ifadesi için fırsatlar yaratılır. Çocukların yaşı büyüdükçe grubun niteliği değişir. Daha az oyun havasına bürünür.

Çocuklarında bir hastalık belirlenen anne baba da etkilenmekte ve belirli evreler geçirmektedirler. Başlangıçta çocuklarını hastalık nedeniyle kaybedecekleri kaygısı ile belirginleşen şok, akut korku ve anksiyete görülmektedir. Özellikle çocuğun dış görünüşünde hastalığa ilişkin bir belirti yoksa başlangıçtaki bu şok durumunu, tanıya inanmama ya da inkar etme izlemektedir. Bu belirtileri kızgınlık ve içerleme duygusu izlemekte, ardından da eşi ya da kendini suçlama ortaya çıkmaktadır. Sonuçta genel olarak durum kabullenilmekte, ancak çocuğun durumuna göre bir evreden diğerine gidip gelmeler olmaktadır.

Bu süreçte beklenen anne babanın bu evreleri kısa sürede atlatabilmesi ve çocuklarının tedavisi için hekimle işbirliğini sürdürmesidir. Tedavi ekibinin de çocuk ve ailenin ruhsal durumunun farkında olması gerekmektedir. Çocuğun ön plana alındığı ve önemsendiği hizmetlerde verim ve işbirliği artmaktadır.
İnternetteki Kaynaklardan Yararlanılarak Derlenmiştir.


|Biyoloji -Fen bilgisi| İskelet ve Kas Sistemi - Hareket Sistemi

Hareket sistemi


Hareket sistemi vücut şeklinin ortaya çıkmasını ve hayati öneme sahip organların korunmasını sağlar.
Hareket, omurgalı hayvanlarda ve insanlarda bir iskelet ve onun etrafındaki kas dokusu yardımı ile gerçekleşir.
Hareket sistemi iskelet ve kas sistemi olmak üzere iki kısımda incelenir.
İskelet sistemi

Kemiklerden meydana gelen, vücuda şeklini veren, iç organları koruyan ve kaslara tutunma yeri olan yapıya iskelet adı verilir.
[Resim]
İskelet sistemi vücudu destekleyen, dış uyaranlara karşı direncini sağlayan dokular bütünüdür.
Yerçekimine karşı gelerek kasların da yardımı ile vücudun hareketini sağlar, organları korur. İnsanlarda iskelet 206 kemikten oluşur.
Kemik sürekli değişen ve pek çok fonksiyonu olan vücut dokusudur. Bütün kemikler bir araya gelerek iskeleti oluşturur.
İskeleti oluşturan kemikler genel olarak 5 grupta incelenir.

1- Uzun kemikler
2- Kısa kemikler
3- Yassı kemikler
4- Düzensiz kemikler

Kemik yapısı

Yapısında inorganik madde bulunan tek dokudur. Dıştaki sert katman büyük oranda kollajen proteinlerden ve hidroksiapatitten oluşur.
[Resim]
Kollajen teller gerilmeye karşı direnç sağlar. Kalsiyum ve diğer minerallerden oluşan hidroksipatit, vücudun kalsiyum deposudur ve kemiğin sağlamlığından sorumludur. Kemiğin organik yapısında kalsiyum ve fosforun yanı sıra kalsiyum sülfat, sülfat, sodyum ve magnezyum bulunur. Vücutta bulunan kalsiyumun(yaklaşık 1 kg) % 99’ u kemikte bulunur.
Yetersiz kalsiyum ve fosfor alımı kemiğin sağlamlığının azalmasına, kolay kırılabilir olmasına ve bazı kemik hastalıklarının oluşmasına sebep olur.
Kemiğin içinde bulunan kemik iliğinin yumuşak ve gözenekli bir yapısı vardır; burada kan hücrelerinin üretildiği hücreler bulunur. Damarlar kemiklerin içinden geçer ve etrafı sinirlerle çevrilmiştir.

Kemik dokusu tipleri
Kompakt kemik dokusu : kemiklerin oldukça sert olan en dış tabakasıdır.
Spongioz kemik dokusu : kısa ve uzun kemiklerin metyafiz ve epifizlerinin iç kısımları ve yassı kemiklerin iç yüzeylerinde bulunur.

İskeleti oluşturan kemikler 4 grupta incelenir. Bunlar baş kemikleri, omurga kemikleri, göğüs kemikleri, alt ve üst taraf kemikleri
Baş kemikleri (ossa cranii)

Baş kemiklerinin en temel fonksiyonu hayati önemi olan beyni korumaktır.
Kafatası kemikleri baş ve yüz kemikleri olmak üzere 2 kısımda incelenir.

Baş kemikleri

[Resim]
Oksipital kemik (artkafa kemiği):
Kafatasının alt ve arka kısmında bulunur.

Sphenoid kemiği (temel kemik): Kafatasının tabanında bulunan kemiktir.
Frontal kemik (alın kemiği): Kafatasının ön yüzünde ve göz yuvalarının (orbita) üst bölümünde yer almıştır.
Parietal kemik (yan kafa, çeper kemiği): Kafa boşluğunun yan bölümlerini kaplayan, geniş yüzeyli bir çift kemiktir.
Temporal kemik (şakak kemiği): Parietal, sphenoid ve occipital kemikler arasında yer alan bir çift kemiktir. Bu kemiklerin iç tarafında işitme ve denge organları bulunur.

Etmoid kemik (kalbur kemiği) : Sfenoid kemiğin önünde ve frontal kemiğin arkasında arda bulunan kemiktir.
Yüz kemikleri
Maxilla ( üst çene kemiği) :
Hareketsiz olan çene kemiğidir. Ağız boşluğunun üstünde, göz çukurunun altında bulunur.
Os lacrimale (gözyaşı kemiği) : İnce bir kemik olup, göz çukurunun iç duvarının ön parçasını oluşturur.
Os palatinum (damak kemiği) : Burun boşluklarının arkasında yer alır.
Os nasale (nazal kemik, burun kemiği) : Ortada bir çizgi boyunca bağlanmıştır. Üst çene kemiğinin alın çıkıntıları arasında ve dört köşeli yassı bir kemik olup burun sırtının iskeletini yapar.
Os zygomaticum (elmacık kemiği) : Göz çukurlarının dış alt kısımlarında bulunur.
Mandibula (alt çene kemiği) : Yüz kemiklerinin en büyüğüdür. Çiğneme fonksiyonu ile sindirim sistemine yardımcı olur.
Os hyoideum (dil kemiği) : Dil kökünün aşağısında ve gırtlağın üst kısmında yer alır.
Vomer (sapan kemiği) : Burun boşluklarını birbirinden ayıran kemiğin arka ve alt parçasını yapan, ince dikdörtgen şeklindeki kemiktir.
Omurga

[Resim]
Vücudun dorsalinde (arkada, sırtta) omurlardan meydana gelmiş, vücudun ağırlığını taşıyan ve destekleyen iskelet bölümüdür. Boşluğunda sinir sisteminin önemli bir parçası olan omurilik (medulla spinalis) koruma altına alınmıştır.omurgayı meydana getiren omurların sayısı 33 tanedir. Bu sayı erginde 26’dır.

Omurga beş bölümde incelenir.
Boyun bölgesi (servikal) omurlar : Boyun bölgesi 7 omurdan meydana gelmiştir.
Göğüs (torasik) omurlar : Göğüs omurları 12 tanedir.
Bel (lumbar) omurları : Bel omurları 5 tanedir. Vücut ağırlığının taşınmasında önemli role sahiptir. Diğer omurlara göre daha büyük ve enine çıkıntılara sahiptirler.
Kuyruk sokumu (sakral) omurları : Çocukta 5 ayrı omur, ergenlikte birleşerek tek omur haline gelir.
Kuyruk (koksik) omurları : Sayısı 3-5 arasında değişen kuyruk omurları erginde tek kemik haline gelir.
Göğüs iskeleti (toraks)
[Resim]
Göğüs iskeleti, kaburgalar (costae) ve göğüs kemiği (sternum) olmak üzere iki kısımda incelenir.
Omurga dışında göğüste 25 tane kemik bulunur. Bunlardan 12 çifti kaburga bir tanesi ise göğüs kemiğidir.
Sternum önde ve yassıdır. Kaburgalar sağ ve solda 12’şer tanedir. Kaburgaların hepsi arkada omurga ile bağlantılıdır. Önde ise kaburgaların ilk 7 çifti sternuma bağlanır. 8,, 9, ve 10. çift kaburgalar 7, çifte bağlanır. 11. ve 12. çiftlerin uçları boştadır.
Kaburgaların sternuma birleştiği yerde kıkırdak doku yer alır. Bu sayede göğüs kafesi elastikiyet kazanır.
Üst taraf kemikleri

Köprücük kemiği (clavicula)
Sternum ve kürek kemiği ile eklem yapar. 15-17 cm uzunluğunda, 2-3 cm genişliğinde ve herhengi bir travmada kolay kırılabilir bir kemiktir.

Kürek kemiği (scapula)
Üçgen şekilli yassı iki kemiktir. Ön ve arka olmak üzere iki yüzü vardır. Ön yüzde omur kaslarının bağlandığı noktalar vardır.

Kol yada pazu kemiği (humerus)
Vücudun üst kısmına ait en uzun kemiktir. Üstte kürek kemiği, altta ise önkol kemikleri ile eklem yapar.

Dirsek kemiği (ulna)
Üst ucu kalın, alt ucu incedir.

Radius (önkol kemiği)
Önkolun dış yan tarafında bulunan kemiktir. Ulnaya paralel uzanır fakat daha kısadır.
El kemikleri

Toplam 27 kemikten oluşur. El bilek kemikleri , el tarak kemikleri (5) ve el parmak kemikleri (14) olmak üzere 3 grupta incelenir.
Alt taraf kemikleri
Kalça kemiği (os coxae)

Kalça kemiği kanadı (os ilii), oturga kemiği (os ischii) ve çatı kemiğinin (os pubis) ergenlik çağında birleşmesi ile oluşur.
Leğen kemiği (pelvis)

Arkada sakrum ve koksik, yanlarda ise kalça kemiklerinin aralarında eklemleşmesinden meydana gelir. geniş olan üst parçasına pelvis major (büyük pelvis), alt parçasına ise pelvis minör (küçük pelvis) denir.
Pelvis çapları önemlidir. Çünkü doğum sırasında uterus ve karın kaslarının kasılması sonucu aşağıya itilen çocuğun dışarıya çıkabilmesi için önce küçük pelvisten geçmesi gerekir.erkek pelvisi ile kadın pelvisi arasında farklılıklar vardır. Kadın pelvisi daha geniş, yüksekliği daha az, sakrum daha kısa ve geniştir.

Uyluk kemiği, femur (os femoris)

İskeletin en uzun, en kalın ve en sağlam kemiği olup kalça kemiği ve tibia ile eklem yapar.
Diz kapağı kemiği (Patella)

Tabanı yukarda olan bir üçgen gibidir. Ön yüzü deri altından hissedilir.
Kaval kemiği (tibia)

Vücudun en uzun ikinci kemiğidir. Tibianın üst ucu alt uca göre daha incedir. İnce fakat çok sağlam bir kemiktir.
[Resim]
Baldır ,kamış kemiği (fibula)

Yaklaşık olarak tibia ile aynı boyda fakat daha ince olan bacak kemiğidir.
Ayak kemikleri

Toplam 26 tanedirler. Ayak kemikleri iki sıra halinde dizilmişlerdir. Arka sırada iki büyük kemik olan eklem kemikleri (talus),ve topuk kemiği bulunur. Ayak tarak kemikleri eldeki gibi 5 tanedirler fakat daha uzundurlar. Ayak parmak kemikleri eldeki gibi 14 tanedir.
Eklemler

İskeleti oluşturan kemikleri birbirine bağlayan anatomik oluşumlardır.
Eklemlerde iki kemiğin uç noktaları, yumuşak, yoğun, koruyucu ve sürtünmeyi azaltıcı görev üstlenen kıkırdakla kaplıdır. Eklem kıkırdağı 2-5 mm kalınlığındadır. Kemik yüzeylerini örten eklem kıkırdağının özelliklerinden biri sürtünme katsayısının çok düşük olmasıdır; bu sayede iki yüzey rahatlıkla birbirleri üzerinde kayar. Diğer özelliği baskıya karşı dayanıklılığıdır. Ne kan damarları ne de sinir uçları kıkırdağa girmez. Kıkırdak, sinir ucu içermemesi nedeni ile ağrıya duyarsızdır.
[Resim]
Komşu eklem yüzleri arasındaki büyüklük ve şekil farklılığı fazla ise bu yüzlerin birbirine uyumunu sağlayan iki eklem yüzü arasına sokulan menisküs ve disküs denen oluşumlar bulunur.

Menisküsler, eklem yüzlerinin yan kısımlarında bulunur ve eklem yüzlerini büyütürler. Ayrıca dokuların elastikiyeti sayesinde ve hareket sırasında basıncın etkisi ile eklem yüzlerinin şekil ve durumlarını değiştirirler.

Diskuslar, şekil ve durum değiştirme yeteneği daha fazla olan ve çeşitli hareketlerin meydana gelmesini sağlayan oluşumlardır.
Eklemlerin diğer parçaları stabilizasyonu ve sürekli kullanımdan oluşabilecek aşınmanın azaltılmasını sağlar.
Eklemlerde ayrıca eklem kapsülünü oluşturan ince ve yumuşak bir zar (sinoviyal zar) mevcuttur. Sinoviyal dokuda bulunan hücreler eklem kapsülünü dolduran bir sıvı (sinoviyal sıvı) üretirler. Sinoviyal sıvı, proteinler, elektrolitler ve glukozdan oluşan karmaşık, çok özelleşmiş bir sıvıdır. Eklem daha hızlı hareket ettikçe daha akışkan hale gelen bir yağ gibidir Bu sıvı sürtünmeyi azaltır, kayganlık sağlar, eklem yüzeylerinin hareketini kolaylaştırır.
Eklem bağları (ligamentler) eklemleri sarar ve kemikleri birbirine bağlar. Bu bağlar belirli yönlere harekete imkan sağlayarak, eklemlerin stabilize olmasına yardım eder.
Bursalar, hareket sisteminin komşu yapıları arasında tampon işlevi gören içi sıvı dolu keselerdir. Bursalar, hareket sırasında birbirine sürtünen dokuların yıpranmasını önlerler. Bir eklemi oluşturan yapılar hareketi kolaylaştırmak için birlikte çalışırlar.
Eklemler fonksiyonlarına göre 3 sınıfta incelenir.

Oynamaz eklemler
Kafatası kemikleri arasında bulunan ve sutura adı verilen eklemler bu türdendir. Bu tip eklemler yoğun bir fibröz doku kitlesi ile birleştiklerinden, bazen fibröz eklemler adını da alırlar.

Yarı oynar eklemler
Bu tip eklemlerde hareket önemsiz seviyededir. Omurga kemikleri arasındaki eklemler bu tipe en belirgin örnektir. Kemikler arasındaki yarı gevşek eklem bir miktar harekete izin verir.

Oynar eklemler
Tam oynar eklemler (sinoviyal eklemler): Eller, ayaklar, kollar ve bacaklarda bulunurlar. Farklı anatomik tipleri vardır. Hepsinde bir eklem boşluğu, bunu örten bir sinoviyal zar ve bu boşluğun içinde sinoviyal sıvı mevcuttur. Tüm hareketli eklemler sinoviyal eklemler adını da alırlar.


İnternetteki Kaynaklardan Yararlanılarak Derlenmiştir.